Sağlıkta Fark Yaratanlar:
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu
Yaptığı çalışmalarla dünyada tanınan, organ nakli konusunda otorite olarak kabul gören ve karaciğer nakli yapan ilk Türk doktor unvanına sahip Prof. Dr. Münci Kalayoğlu Doktorclub Health 4.0 Platformu’nun konuğu oldu.
Ameliyathanelerde geçen bir ömür, ikibinden fazla karaciğer nakli, gerçekleştirdiği 45 bin ameliyat ve literatüre giren çalışmalarıyla sağlık sektöründe adından sık sık söz ettiren 2006 yılında döndüğü ülkesinde ilk günkü şevk ve heyecanla çalışan Prof. Dr. Münci Kalayoğlu başarılarla dolu hayat hikayesini Doktorclub Health 4.0 platformunda okurlarımızla paylaştı.
“Savaş yılları, nazilerden kaçan bir doktor, hastane ve yollarda geçen bir çocukluk dönemi”
1940 doğumluyum. Babam ben doğduğumda Dinar'da Cumhuriyet Savcısı, annem ise ilkokul öğretmeniydi. Anneme zor bir hamilelik dönemi yaşatmışım. 4 kg 700 gram olarak dünyaya gelmişim. Dinar'da doğum yapılamadığından annemi doğum için Ankara’ya götürmüşler. 1 aylıkken Ankara’dan annem beni kucağına almış Dinar’a dönmüşüz. Orada bir böbrek problemim olmuş beni tekrar Ankara’ya getirmişler ve Numune Hastanesi'nde Dr. Eckstein'a götürmüşler. 1935 yılında Hitler’in zulmünden kaçmak zorunda kalan yahudi Ordinaryüs Profesör Dr.Albert Eckstein, Atatürk sayesinde dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr.Refik Saydam tarafından Ankara’ya davet edilmiş ve Numune Hastanesi'nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları bölümünde çalışmaktaymış.
Dr.Eckstein beni muayene etmiş, karnımda şişlik varmış. Ben anlatılanları söylüyorum tabi hatırlama imkanım yok. Dr. Eckstein tercümanları aracılığıyla anneme “Ne yaptın bu çocuğa, hemen gidin sıcak keten tohumu getirin” demiş. Dayımlar keten tohumu aramaya koyulmuşlar. Babam bu sırada halen savcı olarak dinar'da görev yapıyor ve bugünkü gibi haberleşme imkanları zengin değil, dolayısıyla olan bitenden haberi yok. Neyse gelen o sıcak keten tohumu lapasını Dr.Eckstein bir beze koyarak benim karnıma sarmış. Herhalde sıcak nedeniyle damarlar bütün kanallar açıldı, vazodilate oldu. Hakikaten ben o sırada idrarla taş çıkartmışım ve birden bire düzelmişim. Karnımın şişliği falan geçmiş. Dr.Eckstein “İyi iyi demiş, bundan sonra iyi olur artık. Ben de ondan sonra gerçekten bayağı gürbüz bir çocuk olarak büyümüşüm. Daha sonra ben doktor olduğumda Hacettepe’deyken hayatımı kurtaran Dr. Eckstein’ın oğluyla birlikte çalıştım. Onun oğlu da Hacettepe Çocuk Hastanesi'nde böbrek ameliyatları yapıyordu.
“O yılların şartları, herkesten önce okumayı öğrenmeme neden oldu”
Daha sonrasında Burdur’u hatırlıyorum, babam Burdur’da Askeri Savcı olmuş. Annem ise Atatürk Anıtı’nın hemen sağ tarafında tahta bir ilkokulda, öğretmenlik yapıyordu. Ben de evde bakacak kimse olmadığı için 4 yaşındayken annemin peşine takılır gidermişim. Okula gidip geliyordum ama kayıtsız. Onun için herkesten evvel okudum. Babamı daha sonra Hakkari’ye ağır ceza reisi olarak atadılar. Hatırlıyorum, gitmeden önce sünnet oldum ama imkansızlık yılları tabi ilaç sıkıntı var, anestezi ilaçsız yapıldı. Sünnet sonrası kanamam durmamış, yüzümün rengi solmuş. Anneannem seviniyor, anneme gülüyormuş bak bu çocuk ne güzel bembeyaz oldu gördünüz mü? diye.. 1950'de Burdur’da çocuk doktoru yok. Beni doğumevinde kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Osman bey'e götürmüşler. Kadın doğum doktoru tarafından hayatım kurtarılırken halen anneannem dualarım kabul oldu, çocuk bembeyaz oldu diye çok seviniyormuş
Hakkari’de görev yapan babamı 3 ay sonra Tunceli’ye verdiler. Ondan sonra babam çocuklarım var kızım liseyi bitirdi üniversiteye gitmesi lazım burada okul yok diye tayin için müracaat etmişti. Bunun üzerine babamı Ankara’ya ağır ceza reisi olarak atadılar. Annemi de kazıkiçi bostanlarında bir ilkokula verdiler. İlkokulu Ankara’da bitirdim. Sonrasında babamın Antalya Elmalı'ya tayini çıkması nedeniyle ortaokulu Elmalı'da okudum. Lise çağına geldiğimde babamı Ankara yakınlarında Keskin’e ağır ceza reisi olarak atadılar. Liseyi Ankara’da Gazi Yaşargil gibi pek çok değerli insanımızı yetiştiren Atatürk Lisesi'nde okudum.
“Mühendis olmak istiyordum. Başlayınca tıbbiyenin zevkine varıyorsunuz”
Mühendis olmak istiyordum. Liseden sonra eniştemle beraber, Teknik Üniversite sınavlarına girmek için İstanbul’a gittim. Ama hesabı yanlış yapmışız. 625’in karekökünü 25 yazacağıma 15 yazmışım. Halbuki benim en iyi dersim matematikti ama yanlış yapmışım, oradan 100 puan kaybettim ve maalesef üniversiteye giremedim. Sonra ben Ankara Tıp Fakültesi imtihanına girdim ve 49. olarak kazandım. Çok hoşuma gitti, başlayınca tıbbiyenin zevkine varıyorsunuz.
Karadenizli bir arkadaşım vardı, Ayhan Özdemir, daha sonra kalp cerrahı oldu. Onunla kardeş gibiydik. Beraber çalışırdık. Ankara Tıp Fakültesi'nde çok iyi bir eğitim aldım. Çok değerli hocalarımız vardı. Ne öğrendiysek hocalarımızdan öğrendik. Ankara Tıp Fakültesi çok iyi doktorlar yetiştirdi. Hemen her alanda dünyaya yayıldılar. Daha sonra İnsan Doğramacı tarafından Ankara Tıp Fakültesine bağlı Çocuk Sağlığı Kürsüsü olarak 2 Şubat 1954 temelleri atılan Hacettepe Tıp Fakültesi açılmadan önce yaz aylarında Hacettepe'de çalışırdım. Burası daha sonra fakülte oldu.
Doktor olduktan sonra, İhsan Doğramacı Hoca'nın asistanı olarak genel cerrahi uzmanlığı eğitimi alarak yaklaşık 4-5 sene sonrada cerrah oldum. Sonra karşıma Amerika’da eğitim için fırsat çıktı. İmtihanları geçmem üzerine New York Mount Sinai Tıp Fakültesi beni cerrahi intörn olarak davet etti. Bunun üzerine sayın Doğramacı'ya gittim böyle bir Amerika fırsatı çıktı müsade eder misiniz dedim. Aldığım izin üzerine orada yaklaşık dört yıl kaldım. Pittsburgh’da iyi vakit geçirdim. Çok iyi bir üniversitesi vardı.
Ben oradayken Dünya’da ilk defa Yunan asıllı bir doktor tarafından yapılan bir organ nakli ameliyatı vardı. Benim ilk gördüğüm nakilde onun yaptığı organ nakliydi. Yanılmıyorsam 1968-1970 arasındaydı. Ben o yıllarda çocuk cerrahisi ihtisası yapıyordum. Nakil yapılan ilk hastayı serviste ben takip etmiştim. Maalesef hastayı kaybettik. Çok da üzüldüm ama ilk yapılan ameliyatlardan biriydi. Neden öldüğünü araştırmak için daha sonra bu işe başlayanlar uzun tartışmalar yaptıktan sonra, karaciğer nakli büyük riskleri olan ve herkes tarafından yapılacak bir ameliyat değildi diye kabul edildi. Hatta hocalarımız o zamanlar boş yere uğraşmayın, bu nakil işi olmaz dediler. Sonrasında Dr. Thomas E. Starzl Pittsburgh’a geldi ve ilk karaciğer naklini yaptı. Nakil olacak karaciğeri Starzl ile beraber gittik, başka bir eyaletten alıp getirdik ve bir çocuğa naklettik. Sonrasında o çocuk yaşadı.
Bu gelişmelerden sonra organ nakli artık tolere edilebilir yapıldığı zaman iyileştirebilir hayat kurtarabilir diye Amerikan Cerrahlar Birliği karar aldı. Bunun üzerine bütün Amerikalı cerrahlar bunu yapmak istedi çünkü çok prestijli ve pahalı bir operasyondu. Ama ameliyatı yapmayı bilen cerrah sayısı az olduğundan, yurtdışından karaciğer nakli yapan cerrah ithal ettiler. Kaliforniya’dan bir hekimin yanında, Hollanda, Almanya, İsveç ve Türkiye’den ben dahil dört cerrahı Amerika’ya getirdiler. Sadece bu ameliyatı yapın dediler. Davet geldiğinde evli ve iki çocuk sahibiydim, tatilim bitmiş Türkiye’den Amerika’ya dönüyordum. Gelen teklif üzerine eşimle birlikte oturduk karar verdik, Türkiye’ye döndük ve İhsan Hocam'dan izin alarak tekrar Amerika’ya geldik. Ben orada doçent oldum.
“Zor zamanlar, kimse tanımıyor, nakil hastası gelmiyor”
Madison Wisconsin’e yerleştik. Ben kendi bölümümü kurdum. İlk başta zor zamanlar geçiriyorduk, kimse tanımadığı için bize hasta yollamıyordu. Günün birinde karınlarından yapışık ikizler geldi. Eyalette de o zamana kadar ne böyle bir ameliyat yapılmıştı, ne de yapabilecek hekim vardı. Bana sen yapar mısın dediler. Daha önce yapmadım ben nakil cerrahıyım ama istiyorsanız yapayım dedim. Yaptık ve ikizleri ayırdık. Oldukça başarılı bir operasyon oldu ve bu operasyon eyalette büyük yankı buldu. Gazeteciler ve televizyoncular büyük ilgi gösterdi. Benimle röportaj yapan basına; bu ameliyat bizim için oldukça basit, zira biz aslında zorlu nakiller yapıyoruz, şartlar ve hasta uygun olsa da transplantasyon yapsak dedim.
Yaklaşık 1 ay sonra bir hasta var dediler gidip onu gördüm. Genç bir adam 40 yaşında Vietnam gazisi, mayına basmış, iki eli bir ayağı yok. Zaman içinde 60’ın üzerinde ameliyat geçirmiş. Protez takmışlar. Psikolojisi bozulmuş aşırı içki içiyor ve sonuçta siroz olmuş. Bana hasta mı istiyorsun, al sana hasta dediler. Hasta oldukça kötü durumda, gözlerini açamıyor, komada. Olur yaparım dedikten sonra annesinden izin aldım ve nakil yapılacak organı almak üzere Kanada’ya gittim. Organı hastaya başarılı bir şekilde naklettim. Hasta daha sonra gözünü açtı. Herkesin ölmüş diye umudunu kaybettiği hastanın hayatını kurtarmıştık. Bu benim Wisconsin’deki ilk ameliyatımdı. Hastayı nakilden 8 gün sonra televizyona çıkardım. Hasta anlatıyor, ABC, CNN ekranlarında Vietnam gazisine karaciğer nakli yapıldı diye beni gösteriyor. O olaydan sonra hastalar gelmeye başladı.
Wisconsin’da 15 yıldan fazla kaldım ve bölüm başkanı olarak çalıştım. Karaciğeri vücut dışında ancak 8-9 saat canlı tutabildiğimizden dolayı tüm ekip zamanla yarışıyorduk. Aynı dönemde Wisconsin’de karaciğerin vücut dışında sağ kalmasını sağlayan bir sıvı geliştirdik. Geliştirdiğimiz ve Wisconsin solüsyonu adını verdiğimiz, bugün halen kullanılan solüsyon ile karaciğeri 20 saatin üzerinde canlı muhafaza edebildik. Geçen yıllar içinde bu teknikleri hem doktorlara öğrettik, hem de hayat kurtardık. Bu süre zarfında 70-80 tane doktor yetiştirirken, yaklaşık 1000 adet karaciğer nakli yaptım.
"Çocuklar büyürken kendi hikayelerini yazdılar. Biz de özleme son vererek ülkemize döndük."
Çocuklar büyüdü, büyük oğlum Murat da doktor oldu. Harvard Üniversitesi'nde göz ihtisası yaptı. Ama doktorluk yapmama kararı aldı. Moleküler biyolojide PHD’si var. MIT de şirket nasıl kurulur nasıl satılır 3 yıl onları öğrendi, ben şirket kuracağım dedi ve dediğini de yaptı. Kurdukları şirketi (Göz altındaki ciltte yağ dokusunu gideren bir ilaç geliştirdiler) 1 yıl içinde sattılar. Kazandığı para ile bir laboratuvar satın aldı. Yanında 7-8 kişi çalışıyor. Washington’da kanser(multiple myelom) üzerine çalışmalar yürütüyorlar.
Öbür oğlum Sinan ben değil ameliyat yapmak hastaneye bile gelmek istemiyorum dedi. O da hukuk okudu. Şimdi Amerika’da savcı. Oğullarımın her ikisi de geldi ülkelerinde askerliklerini yaptı. İkisi de çok vatansever çocuklardır. Büyük oğlum evlendi, eşi de psikiatrist ve iki çocukları var. Küçük oğlum daha evlenmedi. Her ikisi de Amerika'ya yerleşti ve sevdikleri işleri yapıyorlar. Biz eşimle yeter dedik ve kalktık ülkemize geldik.
Memorial Hastanesi'nde 10 yıldan fazla süreyle çalıştım ve bu sürede 1000’den fazla nakil yaptım. Sonrasında bugün çalıştığım Koç Üniversitesi'nden teklif geldi. Memorial Sağlık Grubu Sahibi Turgut Aydın Bey'in teşviki ve iyi bir eğitim kurumunun ısrarı ile Koç Üniversitesi bünyesinde görev almaya karar verdim.
Hekim olmak, cerrah olmak isteyen meslektaşlarınıza tavsiyeleriniz nelerdir?
En önemlisi şu; cerrah, ben cerrahım demekle olmuyor. Cerrah olmak için bazı şartlar var.
1. İnsanı seveceksin
2. Para her şey değil
3. Bu bir ekip işi. Ben, ben değil biz, biz diyeceksin.
4. Destek olacak iyi bir ailen olmalı
5. Özellikle üniversitedeysen sadece ameliyat yapmayacaksın. Hekim yetiştireceksin ama hekim gibi hekim olacak.
Bu işin devamı için bir sonraki jenerasyonu yetiştirmek zorundayız.
“Yıllarını yaptığı başarılı nakillerin yanında çok sayıda hekim yetiştirmeye adamış Münci Hoca duvardaki resimlerden organ nakillerinde isim yapmış jenerasyonu saymaya başlıyor.”
Söyleyebileceğim çok şey var. Dr. Starzl benim hocam ve dünyada ilk karaciğer nakli yapan kişi birinci jenerasyondur. Çapa Tıp Fakültesi'nden gelen Koray Acarlı ile Memorial’da yaklaşık 1000 nakil yaptık. Koray halen Memorial’da çalışmaya devam ediyor. Bu da benim arkadaşlarımdan biri, çok iyi cerrahtır, ben kendisini Urfa’da tanıdım. Hocası onu benimle tanıştırmıştı. Sonra Amerika'ya davet ettik orada birlikte 2-3 sene çalıştık. Sonra o da Memorial'da çalıştı, şimdi ise bizimle çalışıyor. Doç.Dr. Turan Kanmaz. Diğer bir cerrah Yücel Yankol şahane bir doktor doçent oldu. Şimdi orada Amerikalılar'a yardım ediyor. Amerika’daki meslektaşlarımdan çok iyi bir cerrah yetiştirmişsiniz, teşekkür ederiz diye telefonlar alıyorum.
Dediğim gibi bu bir ekip işi. Ekibiniz iyi olacak. Önceki yıllarda ekipler daha büyük, nakil operasyonlarının kapsamı ve süresi uzundu. Şimdi süreç daha kısaldı. Günümüzde bir cerrah arkadaşımız, sabaha karşı bir karaciğeri gidip alıp geliyor, nakili gerçekleştiriyor ve sonrasında başka işlerine devam ediyor.
Ülkemiz çok güzel, insanları yardımsever. Her gün yeni bir şeyler öğreniyorum, daha iyisi nasıl olabilir diye imkanım olduğu zaman deniyorum. Arkadaşlarıma yardım etmekten mutluluk duyuyorum. Örneğin, şimdi ameliyat yaparken bana telefon gelse, hocam konsültasyon için gelir misiniz dende, ben her şeyi bırakır giderim. Bana gece saat 12’de ihtiyacımız var diye eve telefon etsinler, gece kalkar giderim. Bu durumda tabi ki aile çok önemli, eşim hadi kocacığım güle güle, atkını da al üşüme, sen merak etme, ben de Amerika’ya çocuklara telefon edeceğim diyerek beni teşvik ediyor ve yaptığım işime en büyük katkıyı veriyor. Yani kısaca bir de iyi ve destekleyen bir ailen olması lazım.
Maalesef günümüzde üzülerek şahit oluyorum ama her şey para değil. Doktorluğun doktor olarak yapıldığı zamanda bazı şeyler kendiliğinden geliyor. Örneğin kanser gibi alanlar başta olmak üzere, pek çok alanda araştırma ve deneysel çalışmalar yapılabilir ki dünyada kimsenin kazanamayacağı kadar para kazanılabilir. Tıbbi araştırmaların sonuçları gelecekte nasıl olacak bilemiyorum. O kadar çok öğretilecek ve öğrenilecek yenilikler var ki eğer insana yatırım yaparsak ilerde çok çok kazancımız olur.
Ülke olarak her dönemde, çok değerli bilim insanları yetiştirdik.
Görüyorsunuz gencecik bir insan çıkıyor ve müthiş şeyler yapıyor. Moleküler biyoloji alanında çalışan Osman Kibar Forbes’a çıkmıştı. Pankreas kanseri ile ilgili çığır açacak çalışmaları var. Yakında açıklanacak, çalışmalarını takip edin.
Gazi Yaşargil, dünyanın en iyi beyin cerrahıdır, kendi yaptığı ve adını kendisinin koyduğu özel mikroskobu var. Amerikan Cerrahlar Birliği, benim de katıldığım ve ona ithaf edilen 'Yüzyılın Beyin Cerrahı' isimli bir toplantı düzenlediler. Gazi hoca da, benden önce Atatürk Lisesi'nden mezun olmuş. Ne kadar seviniyorum, mutlu oluyorum inanamazsınız.
“Bazı meslektaşlarımızın başarılarını gördükçe bizler bir şey yapmadık diyorum. Bizler hiçiz, hiç olmaya razıyız.”
Diğer taraftan artık Türkiye Nobel de aldı. Tıpta Nobel Ödülü alan Doktor Aziz Sancar Mardin’den geliyor. Onlar ağabeylerim, kardeşlerim, çocuklarım, meslektaşlarım ve hakikaten çok iyi işler çıkıyor. Yani bizler hiçiz hiç olmaya razıyız. Bizim inşalarımız iyi ve çalışkan, başkalarından eksik bir yanımız yok. Her şeyi yapabiliriz. İlk önce kendinize güveneceksiniz ve yapamayacağımız şey olmadığını bileceksiniz. Yabancılara imrenmiyorum. Benim imrendiğim şey kendi çocuklarımı orada görmek, onlar için neler yapabiliriz düşünmek. Bu memlekette yaşadığım için çok mutluyum.
Hangi bilimsel kaynakları takip ediyorsunuz? Meslektaşlarımıza nereleri takip etmelerini önerirsiniz?
Şimdi internet var her şey elinizin altında. Ben hatırlarım Ankara Tıp Fakültesi'nde son sınıfta imtihana gireceğim zaman kütüphanede akşam alıp evde çalışacağınız sayıda basılı dahiliye kitabı yoktu. Koskoca kütüphanede bir tek kitap vardı. İnternal Medicine adlı kitap ile çalışmak için geceleri kütüphanede kalırdık. Ders çalışırken dirseklerimiz şişer, bursit gelişirdi. Şimdi siz okumak istedikten sonra her şeyi buluyorsunuz.
Meslek hayatınızın ilk yılları ile bugünü karşılaştırdığınızda o yıllarda yaşadığınız güçlükler nelerdi?
Kıbrıs Barış Harekatından sonraki ambargo yıllarını unutamam. Röntgen filmi yoktu; hasta geliyor, apandisiti var mı yok mu bilemiyorum, karnına bakıyorum ve ameliyat ediyorum. Hem ameliyat ediyorsun, hem de araştırıyorsun. Malzeme eksikliği, antibiyotik eksikliği yüzünden kaybettiğimiz çok hasta oldu.
Türkiye çok güzel bir memleket. Ben burada kalmak istiyorum. Amerika’ya giderken rahmetli babam şöyle demişti; "Oğlum Amerika’ya gitmek gaye değil vasıtadır. Amerika’ya git, çok çalış, öğren, döndükten sonrada kendi vatandaşlarına yardım et. Gidişin gibi gelişin olsun. Kafan bilgiyle dolsun."
Uzun süre yurtdışında kalan biri olarak, yurt dışında eğitim almak ya da yurt dışında çalışmak isteyen meslektaşlarınıza önerileriniz nelerdir?
Herşeyden önce lisan çok önemli. Ben Amerika’ya yes ve no bilerek gittim. O kadar zorluk çektim ki aklınız durur. New York’tayız, 47 kişilik konferans salonu tıka basa dolu, biri kalkıyor ve Münci sana sorum var diyor, örneğin akciğer hastalıkları ile ilgili bir soru soruyor, ben anlıyorum ki bana kabızlıkla ilgili soru soruluyor. Konuşmaya çalışıyorum 30-40 kişi dinliyor ve gülüşüyor. Hatırlıyorum da birçok kez gözlerim yaşararak odama kapandım. Birçok kez bırakıp memleketime dönmeyi düşündüm. Ama yılmadım. Yabancı dil çok önemli başka türlü olmaz. Unutmamak gerekiyor, bütün dünyada bilim dili İngilizce'dir.
Eşimi görür görmez aşık oldum. Eşim üç lisan bilir; İngilizce, Fransızca ve İspanyolca biliyor. Benimkisi tam ilk görüşte aşk idi ama konuşmaya başladığında tam anlamıyla vuruldum. Çünkü lisan biliyordu.
Dr. Belzer ile olan anımı unutamam. Dr. Belzer Wisconsin solüsyonunu beraber yaptığımız hekim. Dr. Belzer ile çalışma konusunda konuştuk anlaştık. Ama el sıkışmadan önce en kısa sürede eşini de getir deyince şaşkın bir ifadeyle yüzüne baktım (halen de İngilizceyi doğru düzgün anlamıyordum). Dr. Belzer; "Biz burada aile olarak yaşıyor ve çalışıyoruz. Sen ve ailen geldiniz ama yarın burayı sevmediniz diyelim, o zaman ne yapacaksınız. Ben sana o kadar yatırım yapacağım. Beğenmeyip gidersen, ben ne yaparım. Onun için sen eşini de getir, eşimle tanışsınlar biraz şehri gezsinler. bakalım bu şehri sevecek mi, sevmeyecek mi..” dedi.
Ertesi hafta ben gittim eşimi aldım beraber geldik. Meğer Dr. Belzer Jakarta’da doğmuş. Babasının orada dükkanı varmış ve Japonlar gelince bunları esir etmişler. Bu yüzden çok çekmiş. Sonra konuşurken eşim ona kendi lisanıyla cevap verdi. Anlaştık ve bize ev bakma konusunda yardım teklif ettiler. Eşimin lisan bilgisi yaşamımıza yön vermişti. Öğrenmek içinde lisan lazım. İngilizce lazım.
Şimdi tabi Avrupa’da eğitim gören pek çok Türk doktoru var. Ama benim meslek hayatımın çoğunluğu Amerika’da geçtiği için Amerika’yı iyi biliyorum. Tıbbi kitapların en güzeli, iyi yazarlar, tıbbi bakımdan öğretimin en iyisi Amerika’da, bunu da kabul etmek lazım. En fazla tıbbi makalelerin yazıldığı mecmualar Amerikan kaynaklı. Ama Türkiye’de de çok iyi arkadaşlar var ve çok iyi yayınlar yapıyorlar. Çok iyi üniversitelerimiz var.
Sizin motivasyon kaynaklarınız nelerdir sizi neler motive eder ?
Ben iyi bir ameliyat görmekten hoşlanıyorum, kendim yapmasam da görmekten çok hoşlanıyorum. Kimsenin işine öyle yapılmaz böyle yapılır diye karışmam. Ne zaman ki biri gelir sorar, acaba şu konuda ne düşünüyorsunuz diye, O zaman görüş bildiririm. Sonuçta daha öncede söylediğim gibi bu bir ekip işi.
Çok iyi arkadaşlarım var. Belki yaşımın da gereği, herkes gerektiğinden fazla hürmet ediyor. Ben de bunun altında eziliyorum. Türk doktorları ile çalışabilmek bir ayrıcalık. Yurtdışında da gördüm bizim arkadaşlarımız işinde cevval ve büyük başarılara imza atıyorlar.
“Her jenerasyon öncekinden daha iyi ben öyle görüyorum.”
Münci Hocamız, ardında birçok anıyı barındıran duvardan içinde yer aldığı fotoğraflara dönüp anlatmaya devam ediyor. Karaciğer naklinde ilk jenerasyona örnek olarak gösterdiği bir fotoğrafta dünyada en fazla satılan genel cerrahi kitabının yazarı olan doktor, 17 yıl beraber çalıştığı hocası ve Amerikan Cerrahlar Birliği’nin başkanlarından biri ile yer alırken, bir başka fotoğrafta Wisconsin Üniversitesi'nden doktorlar ile görülüyor.
Münci Hocamızın gösterdiği diğer bir fotoğraf Türkiye’den ve fotoğraftakileri anlatıyor: Koray Acar’dan bahsetmiştim. Turan Kanmaz muazzam bir adam. Urfa’dan geldi. Bu meslektaşımız, şimdiye kadar gördüğüm en iyi cerrahlardan biri, ismini yakında duyacaksınız. Yücel Yankol çok akıllı biridir, konuşurken o kadar hızlı konuşur ki kendi bile ilk söylediğini unutuyor. Ama öyle akıllı ki, bir şeyi ona sor ansiklopedi gibi hemen cevabını verir. Yani böyle çok Türk cerrah var.
İlk karaciğer naklini yapan Dr. Starzl’ı göstererek bu birinci jenerasyon, ben ikinci jenerasyondanım, Koray üçüncü jenerasyondur diye anlatmaya devam ediyor. Birçok hekimi Amerika’ya ben yolladım. Yani koştuk durmadan çalıştık. Geriye dönüp bakıyorum da iyi ki organ nakli yapmışım, iyi ki Amerika’da çalışmışım, ve sonunda iyi ki Türkiye’ye dönmüşüm. Kendimi şanslı hissediyorum. İyi bir aileye sahibim, çocuklarımız bize hiç sıkıntı vermediler hamdolsun. Eşim her zaman beni destekledi.
Yetiştirdiğiniz öğrencilerinizden beklentileriniz nelerdir? Öğrencilerinizin neler yapmasını istiyorsunuz?
Öğrencilerim cerrahlık yapıyorlar. Onlarla ameliyata girdiğim zaman benden daha iyi yaptıklarını gördüğümde çok seviniyorum. Onları evladım gibi görüyorum. Ben 1940 doğumluyum ve yaklaşık bir yıl sonra 80 yaşına gireceğim. Onları mutlu gördüğüm zaman mutlu oluyorum. Cerrahın iyisi kendi yapmasa da iyi ameliyattan hoşlanır. Çıkınca gülüyor espriler yapıyorlar, hocam gelip baksanıza nasıl oldu diyorlar. Bunlar çok güzel şeyler. Arkadan şöyle parmaklarının üzerine kalkıp da ameliyatta nasıl oluyor diye görmek isteyenler var. Onları gördükçe çok mutlu oluyorum.
Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Vallahi boş zamanım yok. Eve gidince eşim programımı yapıyor. Şurada toplantı, burada arkadaşlar, karşıda kayınvalidem, zaman zaman Ankara’dan yakınlarım derken zaman dolu dolu geçiyor. İşimiz daha öncelikli tabi.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı ?
Burası Türkiye, ben burayı seviyorum. İki oğlum var, burada doğdu. Onlar da burayı seviyorlar. Bana kalırsa çok iyi bir eğitim verdik ve bu eğitimin devamı olarak şu anda yurt dışındalar. İnşallah başarılı olacaklar. Arada biz gidip onları görüyoruz, arada onlar kalkıp geliyorlar. İki torunum var. Mutlu bir aile olarak yaşıyoruz. İnşallah daha da çok birbirimizi görebiliriz ama o zaman onlar işlerini yapamazlar. Ben de işimi hakkıyla yapamam. Bu şekilde gidebildiği kadar gidecek.
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu
Genel Cerrahi
- Kaynak:
- Kategori:SAĞLIKTA FARK YARATANLAR